iyi ki doğduk

Monday, February 27, 2006



Ecenin, Ecenin, Ecenin

Artık herşeyin bir sahibi var. Sahiplenmenin adı da Ece'nin. benim demek yerine kendi şahsının yüceliğinden ismini zikretmekte afacan kızımız.
Vesile abla bize gelmiş, biraz üşüdüğünden, salondaki Ece'nin battaniyesini üzerine almıştır. Dünya Masalları CD sindeki Melanie Plue gibi Ece yerinden fırlar ve battaniyeyi üzerinden çeker. Ecenin ecenin ecenin der üç kere itiraz ederek. eh peki bakalım diye oradaki lacivert poları alır Vesile abla. Eceden yine itiraz sesleri yükselir. Teyzenin teyzenin teyzenin....

bir yazı tahtası var, şu mıknatıs tozlu, ortalığı kirletmeyenlerden. Yanında da baskı - resim yapmak için 5 tane damgası var. kafasına göre bizimki onları da paylaştırmış. pembe kalp kendisinin, sarı üçgen annenin, yeşil yuvarlak babanın, turuncu yıldız teyzenin, mavi kare kaanın. iyi güzel. onlar tahtanın yanındaki yerlerinde duruyorlar ama bazan esiyor eceye, diyelim ki ben yıldızı aldım birlikte rasim yaparak etkinlik yapacağım, teyzenin diye ağlayarak ona götürülüyor yıldız. ya da kere olan ısrarla kaana verilmeye çalşıyor. tshirtümün içine koyuyorum artık. daha kaan yok ortalıkta.

aaa bu arada ece babasının kızıydı ya. fikri değişmedi. ne zaman sorarsan sor özellikle de baba evde ise babayın dızı. haftasonu yine sorduk, ece sen kimin kızısın. babayın. peki kaan kimin oğlu. anneyin. ama ben seni de çok seviyorum ece de annenin kızı. hayıy babayın. kaan da babanın oğlu ama. hayıy anneyin...
belli ki kaan doğunca benim kucağımda olması, benim ilgilenmem onun için şimdiden sorun olmasın diye kızımız kendi paylaşımını çoktan yapmış bile. akıllı bıdık.

hayır bazan düşünüyoruz. yani Allahın bir mucizesi ya Ece şekeri, onca tedavi sonrası. bu ikinci mucizeye hazır mıydık. neler gelecek başımıza diye. çok kolay olmayacak bir dönemin beklediği kesin. bir bünye bu kadar mı pürüz olur, yıllarca olmuyor sıkıntısından sonra şimdi de kedi gibi sürekli oluyor. ama tabi bunun son olması için gerekli tıbbi müdahaleyi yaptırırken, Allahımıza da bundan sonra evlatlarımızla sağlıklı, uzun, mutlu ömürler vermesini, mucizelerini onlara vereceği sağlıklı uzun ömürler ve diğer özellikle maddi alanlarlarda göstermesini diliyoruz. Zira bu devirde 2 ufaklıkla çok da kolay olmayacak belli ki. (hafta sonu sayısal sonucuna bakabildin mi boğaçcım :))

Ece kraliçe demek ya. bir nevi komutan olayı dolayısıyla. Ece de adına yakışır cümlelerden mahrum etmiyor bizi.
Beniiii ört.
Cucaaakk al.
Nemooooo aç...

evde askeri diktatörlük eşliğinde yaşamaya başladık şimdiden...

bizim için dua edin...
sevgilerimizle.
27.02.06 anne kişi.

Tuesday, February 14, 2006



banyo günü yap baba, bu günü banyo günü yap....

yer : Meren'imizin ailesinin salonu, sehpaya konulan güzel yiyeceklerin etrafındaki koltuklarda biz, yere bir minder koyuyor, diz çöküyor, "çok acıktım, çookkkk" diyor. minicik bir lokmaya hızla saldırıyor ve kalkıyor. yani cümlenin yerini ve hakkını veriyor. biliyor mesajını alıyoruz. yiyeceğinden değil.

susadım, kay, du... biberonla isteniyor, o biberon bir süre sonra ağıza alınıp tükürülen, üst, baş, yazı tahtasının arkasındaki boşluklar ıslatılan bir malzeme oluyor. bunun yeri olmadığı, salonda yapılacak bir oyun olmadığı, üstünü ıslattığı için hasta olacağı söylenip elinden alınmaya çalışıldığında, "banyo günü yap baba, bugün banyo günü" diye ağlamaya başlanıyor.

teyze evi süpürmeye başlar, ece peşinden koştururarak itiraz eder..."diyze tapat bunu, hatice dapar, tapat hatice dapar..." malum hatice eve temizliğe gelen hanım

anne kaan nedeniyle çiğ köfteye acayip aşermiştir. alınıp birkaç tanesi mikrodalgada pişirilmek suretiyle bu durum giderilir. aslında balık yenen bu yemek esnasında, acılı ve çiğ olduğundan eceye köfte yemesi teklifinde bulunulmaz. oysa ki herkes keyifle saldırmaktadır aytekin ustanın çiğ köftelerine. eee biri yer biri bakar kıyamet ondan kopar hesabı, mama sandalyesindeki ufalıktan bir ses yükselir. "et yiycem eeetttt, dötfe istiyom, et istiyoommm...."

yine günlerden başka bir gün anne bu kez et böreğine aşerir. herkes bir heves yer, içi yanar, çay yapılır üstüne sindirime katkısı bulunur ve pek yakışır diye... o sırada ece uyumaktadır. uyanınca o da et böreklerini bir güzel götürür. ama kimsenin aklına gelmez ufaklığın da canının çay isteyeceği. bir-iki saat sonra ece ortada çay filan yokken, konusu da yokken, "kay istiyom kayy" diye yüzünü de numaradan buruşturarak gayet net isteğini dile getirir. baba mutfakta kendine bira almaktadır. git hadi baban versin diye anne koca göbeğini kaldırmadan ufaklığı mutfağa yönlendirir. ece şekeri, bilge ece insan ufaklığı mutfağa koşar, babasından çay ister. ve babasının uzattığı biberonla yetinmez, oralarda duran diğer biberonu da göstererek, "öbür doldur baba, hepsini içicem, iki nane içicem" iki tane biberonla içeriye gelinir. içi yanmış evladımın, kah bir biri bir biri, kah iki biberonu bir anda ağzına sokarak çaylar içilir.

Sevgili Meren'imizin annesinde buzdolabının üstünde minik süpürge üstüne boncukla işlenmiş ahududu ve böğürtlenden buzdolabı magneti pek hoşuna gider kızımızın. annesi ile isimleri öğrenilir, yeniyormuş gibi oyun oynanır, şaka maması diye boncuklar yenemez özünde, oradan ayrılınır. ertesi günü markette kasalara yakın çeşitli şekerlemelerin yanında iken, topic ahududu-böğürtlen görünümlü jelibonlar dikkatini çeker... hemen yeni öğrenilen bu kelime ve dünkü yenilemiyor olmanın verdiği istekle mızırdanmaya başlar..."ahududu istiyom ahududu...." bir şekerleme bir çocuğu bu kadar mutlu eder. onu böğürtlen görünümlülerdense ahududuları alırken ve yerken görmelisiniz. o günden beri ara sıra aklına geliyor, ki bu dün gece 11.00 gibi idi misal, ahududu istiyom diye sayıklanarak dolaşılıyor. o kadar ki, bugün batih iki paket birden almış, bir saattir birbirlerine yedirip çok eğleniyorlarmış.

teyzenin yanına koşarak gelir içeriden.... "batih abiii gitar çaliyooo."

kasetler önce bir güzel yerlere atılır, sonra ağızdan şu cümle çıkar... "alma kaan bunlar babayin" ne güzel toplamaya da gerek kalmadı böylece... dağıtırken kimindi ise :)

teyze ayakta sallamaktadır. bazan ve hatta sıklıkla müzik setinden cdlerini dinlemek yerine salonda vs. sesli kendimiz söyleyerek uyutmayı tercih etmekteyiz. öyle okuduk. daha iyiymiş de. ece uyumanın son anına kadar kraliçe misali, durumun hakimi şeklinde emirler ve istekler içindedir. teyze sesiyle söylerken bile, değiştirilmesini istediği şarkıyı ve sıradaki ninniyi belirler... "bunu dapat teyze, vakvak döyle, beyaz ördek aç"

Vakti olan herkesi şehrimize, evimize bekliyoruz. ses tonu, vurguları, ve mimikleri ile ECE GÖRÜLMEYE DEĞER.....

Sevgilerimizle.

Wednesday, February 01, 2006

Düüdüüüüü biravooooo....

Gerçekten çok teşekkürler.... Ta amerikalardan vaktini aldık ece ve anne kişi olarak... bizim için yüce ve gurur verici doktora görevin sırasında moleschino, kendi günlüğün derken buraya da el attın ya süpersin...

Bu arada sevgili izleyiciler, aşağıdaki son birkaç yazıya da serpiştirmiş fotolardan duygum lokumum. bakmanızı tavsiye ederim. Merenimizin (sevgili taze damat Murat kişi) beresi ile onun objektifinden çıkmış fotolar ve büyükbaba kucağındaki, bandande ve annenin elini tutmuş yürürken ki fotolar da benim en sevdiklerimdendi çünkü.... aşağıdalar, görmelisiniz.




o kahverengi nevresimlerin içindeki yanakları al al olmuş, hepimizin favorisi foto ile ilgili de bir yorum yapmadan geçemeyeceğim. Sanılmasın ki pembe yanaklar sağlıktan ya da yatağın içindeki bu pozuyla sıcaktandır. Kaydıraktan biri atıp diğeri tutamayan ebeveynler olarak tarihe geçen ve gözünü şişirten bizler, kızımız oynasın diye eline verdiğimiz türk bayrağının sopasını da gözüne sokması sonrası, bir süredir ne yapsak diye arayış içinde idik. Hayır maşallah bu şartlarda toz toprak vs. içinde olmaktan bağışıklık sistemi de fena gitmiyor, hasta da olmuyor pek. Çok şükür, Pazar günü hafif güneşe aldanıp, yakındaki soğuktan tek bir çocuk olmayan parka götürerek, köğeğini sıçtırmaya gelen bir adamın köpeği ile top oynarkenki oyalanmalarımız sırasında (Lassie - Sindy), kızımızın yanaklarının soğuktan yanmasını da becerdik. Ne diyeyim.
Kaan bebek duysa bu muameleleri çıkmak istemeyecek, ömür boyu hamile kalacağım allah korusun... :P

(şaka bir yana sağlığını böyle soğuk - sıcak demeden uygun giydirip - kuşatıp sokağa çıkmalarımıza da borçluyuz. annelere tavsiye olunur)

İmece usülü günlüğü yaşatan ve katkısı olan, izleyen, yorum yapan herkese tekrar teşekkürler... Bilge Ecemiz büyüdüğünde bence çok güzel bir armağan olacak bu gerçekten...

İmza : tatlıyı yiyince karnındaki atlısı tıpırdayan tam bir maceraya atılmak üzere olan anne kişi....

aaa. bir de dün bilgelerden bilge olacağı belli Ece, daha doğmamış kardeşi Kaan'a "Kaan bak bu babayin, bu cicak, bu bişey" diye öğretmeye başlamış bile, öyle diyor teyze kişi. cümleleri hatırlarsan yoruma yazsana aplişş.

bir cümle daha, belki ablam yazmaz yoruma ; sabah gözler kapali biberon uzatılarak..."diiize, dütüm bitmiş, taze düt getir"
"iyki oldum eceeee, iyki doğdum ecee" şarkısı mırıldanılır oyun oynarken. belli ki yalancı doğum günlerimize az kaldı...
Siteyi ele geçirmişken, dayanamayıp benim en favori Ece fotoğraflarımdan seçmeler yapmak istedim.

Tabi ki, bir önceki yazıdaki ilk fotoğraf, yorumlardan da gördüğüm kadarıyla hepimizin hastası olduğu bir fotoğraf olmuş. Onu buraya tekrar koymuyorum. Ama çekenlerin ellerine sağlık (en azından çekivermişler, siteye koyacak materyal yapmışlar. Onlara da az kızalım:)

Neyse lafı uzatmıyor resimlere geçiyorum:





Bu fotoğraf favorilerim arasında çünkü Ece'yi burda nedense Heidi'ye benzetiyorum. Dolayısıyla bana çocukluğumu, teyzemi ve onun Heidi kitaplarını hatırlatıyor :)













Fazla söze gerek yok sanırım :)
























Canım kocacığım Meren'in elinden çıkmış olan bu seriye hastayım.

Yime de yanında yat.













Son olarak, aşağıda, Amerika'ya gitmemden sanırım iki gün önce, doğum günümde çekilmiş bu talihsiz fotoğrafı neden buraya koymuş olduğumu merak edebilirsiniz. Bunun iki sebebi var. Birincisi Ece'nin hangi fotoğraflarını koysam diye bakarken, üzüntüyle farkettim ki, onunla çekilmiş pek fotoğrafım yok (ve bu gerçekten sayemde çok komik bir fotoğraf). İkinci neden ise, dedesi ve annanesi var diye. Yoksa aslında bu fotoğrafın -en azından benim açımdan- favori olacak bir yanı olmadığı aşikar :)))
















Düygü the Biyolokum

(not: "Ya şu fotoyu da koysan ya" diye içinizden geçen bir fotoğraf olursa bana mail atın koyayım.)