iyi ki doğduk

Saturday, June 10, 2006

UZUN BİR ARADAN SONRA...

Herkese merhaba,
Gecenin 4 ü. Uykum kaçtı. Biraz birşeyler yazayım dedim. Önce bir süredir uğrayamadığım diğer günlüklere uğradım. Hayat nerelerde nasıl devam ediyor izledim. Şimdi de Cengiz Kaan'ım gecenin 2.nci tur uyanışını yapana kadar birşeyler yazayım. Hoş Ece'den de mırıltılar geliyor, sanırım o da bu gece minimum bir doz ilgi isteyecek. Alışmaya çalışıyorum, napalım... Bir biri, bir diğeri derken geceleri evde hayalet gibi dolanıyorum. Ama bu kadar bölünük uykuya, gündüzü sersem gibi geçirmek gibi bir lüksümüz yok tabi. Özellikle Kaan'dan sonra, şöyle emekli olup, ayaklarımı kaygısızca uzatarak gazetemi okurken, çayımı yudumladığım, fonda TV zapladığım, ara sıra çocuklardan iyi haberlerini aldığım, bazan torunlarımı sevmek için onları ziyarete gittiğim, ya da onlara kapımı açtığım bir foto karesini istiyor oldum. (a tabi resimde, benim karşımdaki baba koltuğuna da Boğaç'ı eklemeyi unutmayın lütfen. Onsuz olmaz mutluluğun resmi)

























Tabi insan gençliğinin demeyelim artık ama yolun yarısına bir kala olan yaşının ve yıllardır beklediği çocukların güzelliklerinin içinde iken niye yaşlanmış bir kareyi mutluluğun resmi olarak çizer. Şu anki resimler en bi mutluluk resimleri değil midir?

Aslında haksızlık etmeyelim. kesinlikle öyle. en mutlu olduğumuz zamanlar. Bazan yoğunluktan geç farkediyorum demediğimi ve hemen nazar değmesin diye söylemeye başlıyorum ; ÇOK ŞÜKÜR, BİNLERCE KERE ŞÜKÜR YARABBİM....

Öyle güzeller ki... Ben doğurdum, diye demiyorum. Hakkatten cemaat, aşk ile dilimizi ıssıralım, olmaz böyle bir güzellik...

Hangisini daha çok seveyim bilemez durumdayım. Ece'den sonrası sevilir mi ki derdim... Karnımda iken de öylesine taşıdım. Bir gün bile birşey hissetmedim. Ama şimdi... Öyle tatlı ki... Ece'nin öğle uykularında bir tek çekinmeden sevebilicem, malum kıskanmasın diye, o zamanlarda da bazen o da uyuyor oluyor, bazan evde çok iş oluyor, bazan Ece öğlen uykusunu pas geçiyor. En güzeli Ece dışarılarda iken... Çünkü uyuduğu yerden bile sesli sever, tezahurat edersem duyar da içerlenir diye ürküyorum aslında.

Çünkü Ece de o kadar tatlı ki... Dilli dilberim benim. Yok böyle bir lugat. Kelime sayısı filan geçtik artık, cümle yapıları hak getire... Gecenin 00.45'i yatağımızdayız, haymanat bahçesine gidelim mi, gidelim... şeklinde kendi kendine soru, sonra cevap ile yarını planlıyıveriyor bizim için.



















Geçen gün babası kuş dilinde bana birşey dedi anlamasın diye. Genelde bir de bandande konuşuyordu öyle büyükbaba ile, yine Ece anlamadan dışarı gideceklerinde vs. Babasından da duyunca, hemen "bandande gibi konuşuyor, maganigi maganigi" diye taklit etti.

Yine herşeye itiraz, kaşıklara vurulup yemeği saçmalar, oyuncakları her yere dağıtıp evi talan etmeler, Kaan'a günün şaplağı, itirazlar derken, bir şekilde salonda yorgun düştü, ayağımda sallarken uyudu. Artık benim de gücüm bitmiş, yorulmuşum, dokunsan ağlıyacağım onunla mücadeleden. özellikle seveceği yiyeceklerden yapmışım ama yedirememişim, meyma suyu istemiş ve aç uyumuş filan... Neyse TV yi kumandadan kapattım, derin bir soluk çekerek. o uyurken kendime gelicem ya, gerginliğimi atıcam, insan olucam biraz filan. Süt olsun diye su içmeliyim en azından gidip. TV kapanıp da ekran kararınca iki minik el izi çıktı kararan cama. Gitmiş yaplı elleri ile izini bırakmış oraya da. Ama o kadar güzel ve sevimli ki o el izleri. Daha ayağımda iken tüm gerginliğim gitti, gülümsedim, bir kez daha kokladım kızımı.
































Ya oğluş... birine yesin diye uğraşırken, öbürü dursun isteyeceğiz belli ki. 1,5 aylık olduk. 20 kilo aldım, 3 kilo doğuramadım diye üzülmüştüm. daha kulak kıvrımları bile tamamlanmamıştı doğduğunda. Doktor patlayacağım diye bir hafta daha erken almıştı. Şimdi kıvrımlar tamamlanmakla kalmadı, kollar, bacaklar boğum boğum. Doktorumuz bu yaşta bile damaların etrafı yağ bağlayabilir, biraz rezene/ıhlamur ile oyalayın, istese de anne sütüne ek mama vermeyin dedi. Ufaklık mütemadiyen ağzını açıyor kuş gibi. 2.890 dan, 5.440 olmuşuz. Oha falan olduk yani. Boy da 50 den 55cm ye çıkmış. Ece'yi geçecek bu hızla belli ki...



Tabi anne yüreği, pır pır. hem ona endileşendim tombiş olsun istemedim. hem öbürüne, cüce kalıverir yanında diye...

Yani koşturma, endişelenmeler, yorgunluk, yetişememe derken, insan istemez mi yukarıdaki emekli tablosuna ulaşmış halini...



Sevgili Babacığım ailenin emeklisi idi. Bilir çok kimse... Sanırım 4 çocuklu hayattan sonra yorulmuştu. Erkenlerden emekli oldu, İstanbul'dan Burdur'a memleketine yerleşti. Ben ilkokul 5 de idim. Bari okulum bitsin diye bile bekleyemedi 1 yıl. Ne zor adapte olmuştum yeni sınıfa ve öğretmene. Bir de hırslı bir sınıftı anadolu ve fen liseleri sınavları için. Babamla çalışırdık artık havuz problemlerini, hız/yol problemlerini. O zamanlardan sevmem motosikletleri zaten. o hız problemlerinde nefret etmiştim.

Neyse yani neredeyse 24 yıldır kendisi emekli modunda idi. Geçen hafta 78 yaşında hayattan da tam emekli oldu, iyilikleri ile anılarak... Allah rahmet eylesin.

Parkinson oldu bu 24 yılın son dönemlerinde. Ecevit'le birlikte aynı zamanlarda başladı. Salih abimin gidişi ile 3 yıl önce hızlandı. Son iki ayda da yeni üzüntülerle çok ilerledi ve bitti ömür...
78 çok değil aslında. bu 24 yıllık emekli hayatında hobileri iskambil falı açmak kendi kendine, bulmaca çözmek şeklinde hep oturmalı hobiler oldu. Annem zaman zaman yakınırdı, bari bahçeyi sulasan, bana da yardımcı olsan diye. Tek sporu günde 2 kez Camiye gitmekti namaz için. PArkinson olunca, bir de bir kere yolda düşünce onlar da bitti.
Ama aslında 78 onun için aynı zamanda da çoktu. Çünkü annesi- babası, ailenin diğer büyükleri, hem anne tarafı hem baba tarafı hep 60'ında vefat etmişler. Kalp ve şeker hastalıklarından. O ince hesap yapmış, 60 ından önce İstabul stresinden Burdur sakinliğine kendini ve istemesek de annemle beni transfer etmiş, bir dönem ot yiyerek, öğlenleri sırf marul ile beslenerek, o zaman Cami evin hemen karşısından olduğundan, çay boyuna dek yürüyerek 60 uğursuzluğunu aşarak 18 yıl daha çalmıştı yaşamdan.

Sinemacı Mehmet Efendi (özellikle yazın her akşam açıkhava sinemasına giderdik), sonra Hacı Ef. (annem pazar harcına (dışarıdan alınacaklar listesi) böyle kısaltarak başlık koyardı sevimlice), dedesinin bal kaymağı, cik cik kuş şekercisi, şekeri tatlıyı çok seven ve son kelimeside tatlı olan Babacığım aramızdan ayrıldı bu arada.

Bir doğum, bir ölüm...

Doğum sonrası gitmiştik 1 haftalıkken Cengiz Kaan Burdur'a. 8.nci torununu görmüş ve hatta tanımıştı bizi. Sonra vefat etti bu kez ölümüne gittik...

Hayat... Acısı ile tatlısı ile herşey bir arada...

Hayat... Herşeyinle yine de çok güzelsin... Bana acılarda avunacak iki güzel yavru verdiğin için. Onların acısını gösterme ama bana... Ben yukarıdaki emeklilik karemi istiyorum son anıma kadar senden. Öyle bir resim çiz bana son günüme kadar.

İyi bir insan olmamın ve yaptıklarımın karşılığı olarak isteyeceğim bunu senden. Çok değil bu. Bir lafım vardır, onu diyesim geldi, bilenler bilir ve gülerler şimdi ama... Allah'ım sen büyüksün, biz de senin kulunuz, ona göre davran... (ne demekse... içimden gelmiş, kalıplaşmış işte... di mi aplişşşş)

Fırsat buldukça güzel anılarla yeniden görüşmek üzere...

Not: Duygucum birkaç foto koyar mısın yazıya.
2.Ablacım babamın şöyle tek kaş kalkan gençliğinden yakışıklı, gülümseyen bir fotosu vardır, onu da scan edip koysanıza Cihan'la.
3.Bo, 4 kişilik çekirdek aile fotomuz var mı elimizde, yoksa edinelim, onu ve ayaklı pozlardan yollasan Duygu'ya.
herkese tşkr. Kaan sıyrınıyor yine, gittim...

4 Comments:

  • At 11:28 PM, Blogger Duygu said…

    Teyzecim resimler için bana kullanıcı adı ve parola gönderir misin bir ara.

     
  • At 5:57 PM, Anonymous Anonymous said…

    fotolar abuk subuk yerlerde çıkıyor, herkes idare etsin :(

    Düygü

     
  • At 3:40 AM, Blogger Ebru SENGER ERDOĞAN said…

    Tuba...Ne tatlı bunlar.. Baştan beri söylüyorum enn güzelini yaptın, herkes sana gıpta ediyor.. Bu yaşta, bu devirde, bu yaşlarda, (hem de ayrı cinslerde) kimin 2 cocuğu, meleği var? Dünyanın en güzel şeyleri.. Zorluğunu tahmin bile edemiyorum tabi, eminim çok kısa bir süre sonra aslında ne kadar şanslı olduğunu, güzel olduğunu daha kolay göreceksindir..Nolur en güzel anlarını kaçırma meleklerinin...

     
  • At 3:23 PM, Blogger bilgece said…

    ebru'cum yorumun için teşekkürler. tatil dönüşü yeni güzelliklerini ve fotolarını da buraya ekleyip sanırım hepinizi çatlatıcam. çünkü gerçekten çok güzel birşeymiş iki meleğe sahip olmak... (ne kadar zor olsa da :))

     

Post a Comment

<< Home